time to say goodbye .:

Andrea Bocelli




İlk ve Orta Öğretimde Astronomi Eğitiminin Zorunluluğu

2 comments


Efendim, 1973 yılında Fransa'da ve 1980 yılında da ABD'de başlayan çalışmaların amacı ilk ve ortaöğretim çağındaki öğrencilerin fen-fizik ve matematik derslerinden korkmasını ya da kaçmasını engellemekti. Bu korkuyu bertaraf etmek için zevkli ve kolay anlaşılır temel astronomi'den faydalanmışlardı ve başardılar. Öğrenciler hem fizik hem matematiği daha kolay ve anlaşılır dersler olarak görmeye başlamışlar hem de bu derslerdeki başarı oranları artmış..

Oysa ülkemizde turumsa tam tersi. 1979 yılında liselerden kaldırılan astronomi ve uzay bilimleri zorunlu dersinin artık olmamasından doğan eğitim ve öğretim boşluğu diğer dersler(özellikle fizik) arasına serpiştirilmiş konularla giderilmeye çalışıldı. Ancak özellikle ilköğretim kitaplarındaki yanlışlıklar silsilesi bitmek bilmedi. Anlatımı ve kavranması oldukça basit bir güneş ya da ay tutulması olaylarının bile birbirine karıştırılması, yıldızların ve gezegenlerin büyüklüklerinin yanlış öğretilmesi yüzünden öğrenme gücünün en yüksek seviyesi olan çocukluk çağında olan zihinler uzayı ve astronomi bilimini anlamamakta, dolayısıyla üç boyutlu düşünme gücünden yoksun büyümektedirler. Üniversiteye giriş sınavlarında fizik ve matematik alanında sorulan soruların Türkiye net ortalamasını araştırmaya kalksak bu sayının herhangi bir sene her iki dersten biri için iki basamaklı bir sayıya ulaşması kanımca imkansız. Yani Türkiye'de eğitim almış gençler, basit hesap sorularından oluşan bir matematik testinden ancak %10 başarı sağlayabiliyor. Bu onların problemi kafalarında canlandırabilme ve çözümleyebilme gücününde bir göstergesi aslında.

İnsanlara ve özellikle öğrencilere doğa içerisinde, dünya ve evrendeki gerçek yerlerini doğru olarak gösterebilecek yegane ders astronomidir. Astronomi dersi diğer temel bilimler gibi sadece kendi dalı üzerine pratik çözümler üretmekle kalmaz, diğer tüm temel bilimlerle ilgilenmesinin yanı sıra öğrenciye felsefi düşünme gücü, potansiyeli ve özgürlüğü sunar.

Bugün artık uzay çağı denilen bir dünyada astronomi bilimi tüm kavramları ile gündelik yaşamımıza girmiştir. Buda astronomi'yi vazgeçilmez yapan unsurlardan biridir.

Bu bağlamda ilk ve orta öğretimde Astronomi eğitimi bir zorunluluktur. Bu zorululuk uygulanınca bir öğretmen açığı oluşacağıda doğrudur ancak, bu öğretmen açığının bir bölümü üniversitelerin Astronomi ve Uzay Bilimleri mezunları ile doldurulabilir. Ayrıca halen görevlerini sürdüren Matematik ve Fizik öğretmenlerine hizmet içi eğitim verilerek geriye kalan açık tamamlanabilir. Zaten boşta olan ve yasal açmazlardan ötürü aslen hakları olan matematik öğretmenliği dahi yapamayan astronomi mezunları içinde bu bir fırsatdır. Mezunlarının iş bulamadığı bir bölüm Astronomi ve Uzay Bilimleri bölümü. En başta Türkiye'nin gençlerinin doğru eğitimi ve geleceği adına, sonra da Türkiye'de astronomi biliminin yaşaması adına Astronomi dersini ilk ve orta öğretime kazandırmalıyız.


Okuduklarım .:

0 comments


Son zamanlarda pek kitap okuyamasamda fırsatları değerlendirmeye gayret gösteriyorum. Otobüste, işyerimde, arabada arabayı başkası kullanırken, uyumadan önce yordun gece lambamın solgun ışığı eşliğinde hep kitap okuyorum. Çoğu zaman birkaç sayfayı geçemiyorum bir okuyuşumda ama yine de okumaya niyetli olmak da iyi bişey sanırım. Eskidenmiş o bir çırpıda orta kalınlıkta bir kitabı bitirmeler. Şimdiyse 10günler sürüyor ince sayılabilecek kitapları okumak.
Sol tarafta fotoğrafını gördüğünüz kişi benim en beğendiğim Türk yazar. Esasında dünyada en beğendiğim yazar. Türk dememin bir anlamı yok. 4 kitabı var ve ben tümünü hatmettim. Diğer taraftaki şahıs ise yeni keşfettiğim bir yazar. Onunda 4 kitabı var ve ben sadece birini okudum.
İki yazarın ortak bir özelliği var; romanlarındaki kahramanların isim ve soyisimlerinin içerisindeki harf sayısı ve çeşiti aynı. (Ör:Ayşe Eşya, Halit Talih, Halis Silah, Arda Dara.) Onun dışında tarzları arasında çok fark var.
Tamam tamam isimlerini açıklıyorum. Sol taraftaki yazar Selçuk Altun, sağ taraftaki ise Hamdi Koç. Selçuk Altun'un tarzı biraz polisiye ve macera gibi ama çok sayıdaki tarihsel mekanla kitapları renklendiriyor. Sanat hakkında, edebiyat hakkında doğru bilgiler içeren macera dolu zevkle okuyacağınız romanlar Selçuk Altun'un kitapları. Hamdi Koç ise daha çok bağlılığın, aşkın ve normal insanın ayrıntıları ve iç dünyalarını anlatıyor. Çok kitap okuyan bi insanın tavsiyeleri önemlidir sanırım hem az kitap okuyup hem de okuduklarının nitelikli olmasını isteyen tüketici mantalitesi için. Bu sebeple okuyun diyorum. Kitap sektörünün gerekli şekilde büyüdüğü ve Türk yazar sayısındaki yine gerekli ama ani artış sebebiyle niteliksiz kitap sayısı gerçekten biraz fazla.


Dostluklar .:

0 comments

Efendim; insanın hayatında geçim sıkıntısı başgöstermeden ve günde 12 saat çalışmak zorunda kalmadan önce ki dönemlerde mutlaka dost kadar yakın en azından bir arkadaşı oluyor. Ancak bu arkadaş dostlukların bozulması illa ki geçim sıkıntısını beklemiyor, çok daha önceleri bozuluyor. Kirlenmiş kavramları çok fazla irdelemek istemiyorum ama çıkar çatışmaları ve iktidar kavgaları iki normal insan arasında problem olabiliyor. Üstüne üstlük en ufak kırgınlıkların bile 50 yıl dillendirildiği, unutulmadığı yerse burası... (ki öyle)

Dostluklar insanın hayatında çok önemli mevkilere sahiptirler. Onları kaybetmek istemezsiniz. Ancak bir dostunuzun dostluğunu kaybetmeye ne kadar üzülecekseniz, o kişinin karakterini kaybetmesine 10 kat üzülüyorsunuz.


Deprem Korkusu Geçti .:

0 comments

Depremler bitti. Ancak son yolladığım yazıdan iki gün sonra gece 00:40 da kandilli'nin yine 5.9 şiddetinde açıkladığı, bizimse şiddetini çok daha fazla hissettiğimiz bir deprem daha meydana geldi. Yine Seferihisar açıkları ve yine Gülbahçe fayında gerçekleşen deprem bu sefer yüzeye çok daha yakında olmuştu. Bu sebeple şiddeti çok hissedildi. Ertesi gün kulaktan kulağa yayılan 15:00-17:00 arasında büyük deprem olacak söylentisi bilimsellikten uzak ve sadece dedikodu olmasına rağmen psikolojisi zaten bozuk İzmir'i korkuttu. Ben duymadım ama, bilimsellikten başka dayanağı olmaması gereken belediyeler sokak sokak hoparlörle gezip "büyük deprem olacak evlerinizi terkedin." uyarısı yapmış. Kamu binalarının terkedildiğini gözlerimle gördüm. Bazı esnaflar dükkanlarını kapattı ve sevdiklerinin yanına gitmeye çalıştı. Çalıştı diyorum çünkü, bu panik sırasında herkes biyerden başka biryere gitmeye çalıştığından trafik tamamen kilitlendi. Çok ilginçti. Deprem olmadı tabi. O günden beri büyük başka bir depremde olmadı. Şükür hayattayız. Şimdilik. Hayat normale, insanlar evlerine döndü. Havalar yeniden ısındı. Sanki kısa süreli bir cehenneme girmiş ve çıkmıştık. Havalar bir anda soğudu, arka arkaya depremler geldi. Depremler bitti ve havalar ısındı.

Bugün biraz eğlendim. Arkadaşım M.Ali Yer in attığı maille. Karaoke ile ilgileniyorsanız bi bakın. Ben biyere kadar becerebildim. Ondan sonra gerçekten tıkandım.


Çok Korktuk

0 comments


Deprem, birçok İzmir'li gibi beni de yatakta yakaladığında çok da korkmamıştık aslında. Ancak 12:46 da olan ikinci şiddetli deprem herkesi sokaklara döktü. Grafikte yıldızla işaretlenmiş olan 12:46 depremi 5,9 şiddetindeydi ve birkaç saniye daha sürse yaklaşık 50-60bin insanın ölümüne sebebiyet verebilirdi. Kamu binalarında derin ve binayı enine baştan sona kateden çatlaklar görüldü. (ex:Basmane Postane binası ve onun tam karşısındaki Vergi Dairesi binası) Bu depremin benim açımdan sevindirici yanı depremden en az benden daha fazla korkan 35 kişinin daha izmir'de yaşıyor olmasıydı. (35 kişi evlerinin balkonlarından atlamak sureti ile yaralandı) Şaka bi yana evlerinizin balkonlarından atlayacak kadar şiddetliydi deprem. Hele bide benim gibi çok korkuyorsanız. 5. kattaki evinin balkonundan atlayan bir kişinin durumu ağır.

Ülkemizin kaçıncı derece deprem kuşağı olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Bilmediğiniz şey uzakdoğu'dan başlayıp ülkemiz üzerinden geçen bu kuşağın en tehlikeli yerinin ege denizi ve dolayısıyla ege'nin iki kıyısının oluşu. Bu bölgede fayların kısa olmasından dolayı 7 şiddetinden büyük deprem olma olasılığı düşük ancak birçok fay var ve birbirini tetikleme ihtimali oldukça yüksek. İşin ilginç yanı ise depremden tam bir hafta önce MTA(Maden Tetkik Arama) ege denizinde sismik hareketler olduğunu ve deprem olma olasılığının yüksek olduğunu yerel yönetime bildirmiş, elbette kimse önlem almamış. İzmir'in zemin olarak depremlere dayanıklı olduğunu söyleyen uzmanlar ancak gecekondusal kentleşme yüzünden olası büyük depremde yaşam kaybının büyük olacağını söylüyorlar. Buda büyük depremin diğer bütün büyük depremler gibi fakiri vuracağı anlamına geliyor. Şimdilik beklenen büyük deprem olmadı ve bu sabah itibariyle artçı şoklarda tamamen durdu. Umarız bu sefer uyarı yönetimleri harekete geçirir.


LES

0 comments

ÖSYM bu ülkede nerede ne sınav varsa gerçekleştiren bir kurum. ÖSYS, LES, KPDS, TUS, ÜDS, YDS, YÖS, KPSS, DGS bunlardan bazıları. LES sınavı için istedikleri ücret 6milyonTL form parası dışında 55milyonTL. Yani toplam 61milyon. Her yıl 1,8 milyon kişi ÖSS ye giriyor. ÖSS için alınan ücreti bilmiyorum ama onunda çalışmayan kesim öğrenciler için oldukça yüksek bir meblağ olduğuna eminim. ÖSYM nin kendi kendine yetmek ve devlete ekstra masraf yaratmamak gibi bir derdi olmasını anlarım. Fakat bu ücretlerle sanırım devlet ÖSYM ye yük oluyor...

Sonuç itibarı ile LES e gireceğim. Yüksek lisans yaparmıyım yapmazmıyım bilmiyorum. LES in geçerlilik süresi olan 2 yıl, buna karar verebilmek için uzunca bir süre sanırım.


Öncekiler

  • İlk ve Orta Öğretimde Astronomi Eğitiminin Zorunlu...
  • Okuduklarım .:
  • Dostluklar .:
  • Deprem Korkusu Geçti .:
  • Çok Korktuk
  • LES
    • Arşiv

    • 10.2005
    • 11.2005
    • 01.2006
      • Konu Başlıkları

      • Karambol
      • AB-Türkiye
      • Yaz(a)madığım Kitap
        • Komşular

        • A.Murat Eren
          • Dışarısı

          • Beşiktaş JK
          • Louvre Müzesi
              • hit tracker

              ATOM